Peyzaj mimarlığı dekoratif sanatların bir koludur; mimarlık, resim heykel ve bahçe düzenleme ile yakından ilişkilidir.
Peyzaj mimarları doğal bir arazi parçasından yola çıkar, var olan toprağı çeşitli yolarla değiştirip zenginleştirerek yeni bir düzenleme yaratırlar. Bahçe genellikle bir yapının çevresinde bulunur, görece küçüktür ve yoğun bakım gösteren bir toprak parçasıdır. Peyzaj sözcüğü de park, yerleşme bölgesi, kampus ya da bir yol kıyısında yer alan geniş arazi parçalarını anlatmak için kullanılır. Peyzaj mimarlığı ise arazi kullanımı, trafik ağının düzenlenmesi gibi daha geniş alanları da kapsar.
Bahçe ve peyzaj mimarlığı kavramsal olarak klasik-simetri ya da romantik-doğal, biçimci ya da serbest, işlevsel ya da salt süslemeye yönelik, özel bir mülk ve kamuya açık gibi çeşitli kümelere ayrılır. Tasarımcının görevi bir yapının çevresinde, onu vurgulayarak öne çıkaracak bir bahçe oluşturmak ya da hiçbir yapıya bağlı olmadan doğal bir arazi parçasını güzelleştirmek olabilir. Pazaryeri ya da gezinti, oyun ve spor alanı gibi peyzaj düzenlemeleri ise daha çok kullanmaya yöneliktir.
Peyzaj Mimarlığı'nın Tarihsel Süreci:
Tarihsel gelişmesine bakıldığında bahçelerin kamu yararını gözetmekten çok, özel beğeni ve kullanım amacıyla yapıldığı görülür. Eski Mısırlıların, Yunanlıların, Romalıların kendilerine özgü bahçe tasarımları vardı. İtalya'da Tivoli yakınlarındaki Roma İmparatoru Hadrianus'a ait villanın bahçesi daha sonraki bahçe tasarımlarının pek çoğunu etkilemişti. İtalya Rönesansı'nda dış mekan iç mekanın bir uzantısı olarak görülerek bahçe tasarımında biçimci bir yaklaşım geliştirilmişti. Gene Tivoli yakınlarındaki 16.yüzyıldan kalma Este Villası'nın bahçesi buna örnektir.
17.yüzyılda İtalyan Rönesans bahçelerinden etkilenen André le Nötre Fransa kralı XIV.Louis için Versailles'da simetrinin, büyük havuzların ağır bastığı gösterişli bir bahçe düzenledi. Pek çok kez kopya edilen bu düzenleme bir bakıma insanın doğaya egemen oluşunu simgeliyordu. Bu tür klasik bahçeler güzel olmakla birlikte düz çizgileri, ağaç ve çalıların geometrik biçimlere dönüşmesi ve çiçek tarhlarının birbirinden ayrı kutular gibi ele alınmasıyla kusursuz, biçimci, katı, üstünde çok çalışılmış ve mantıklı bir görünüm içindeydi. Bunları kendi dönemlerinin mimarlığının bir uzantısı olarak görmek de olasıdır.
18.yüzyılda İngiltere'de Burlington dükü, peyzaj mimarları William Kent, Lancelot "capability" Brown ve Humphrey Repton düzenlemelerinde doğal öğelere ağırlık vermeye başladılar. Artık eğri çizgiler düz olanlardan daha güzel bulunuyor, ağaçları geometrik biçimlerde ya da "heykel" gibi budamak yerine, oldukları gibi bırakmak yeğleniyordu. Yüzyılın sonuna doğru özel olarak bu amaçla yapılan yapay yıkıntılar da bu bahçelerin öğesi arasına girdi. ABD'de peyzaj mimarlığının öncüsü Frederick Low Olmsted oldu. Olmsted, Calvert Vaux ile birlikte New York kentindeki Central Park'ı düzenledi, ülkesinin pek çok kenti için parklar tasarlayarak uyguladı.
Doğu ülkelerinde bahçe:
Doğuda apayrı bir gelenek vardı. Çin'de başlayıp Kore ve Japonya'da süren bu yaklaşımda bahçe düzenlemesi dinsel geleneklere bağlıydı. Bu ülkelerde bahçe tasarımları insanda belli bir duygu ya da düşünce duruöu yaratmaya, özel bir etki elde etmeye yöneliktir. Örneğin, Japon çay bahçesi, çay içme törenine katılmak üzere buraya gelenleri ruhsal açıdan hazırlar. Bu bahçelerde doğal oluşumlar, simetri gibi insanda belli bir duygu ya da düşünce durumu yaratmaya, özel bir etki elde etmeye yöneliktir. Örneğin, Japon çay bahçsi, çay içme törenine katılmak üzere buraya gelenleri ruhsal açıdan hazırlar. Bu bahçelerde doğal oluşumlar, simetri gibi insan yapısı düzenlemelerin önünde gelir. Taşlar çok önem taşır, hatta Japon bahçelerinde bunlar dinsel simgeler olarak kullanılır. Su, ağaçlar ve köprüler en önemli öğelerdir. 18. yüzyılda Çin, 20. yuzyılda da Japon bahçeleri Batı peyzaj mimarlığını, özellikle ABD’deki bazı uygulamalan etkilemiştir.
Türklerde Bahçe:
Türkler eskiden beri bahçeye önem vermişlerdir. Günümüze en eski Türk bahçelerinin yapısıyla ilgili çok az bilgi kalmıştır. Anadolu Selçuklu sultanlarının saraylarındaki bahçeler, o dönemde yazılmış az sayıdaki betimlemelerden bilinir. Buna karşılık, bazısı günümüze değin gelebilmiş Osmanlı bahçeleri daha iyi tanınır. Anadolu Türk kentleri bahçe içindeki evlerden oluşurdu. Bu, yüksek duvarlarla dışa kapalı bir iç bahçeydi. İçinde hem çiçek gibi süs bitkileri, hem de meyve ve sebze yetiştirilirdi.
Cülus, elçileri kabul etme, bayramlaşma gibi dışa açık olayların da yer aldğı saray bahçeleri daha gösterişli düzenlenmişti. Burada kuşhane, aslanhane gibi yaban hayvanlannın bulunduğu yerler, kış bahçeleri ve seralar olurdu. Ayrıca cirit, ok atma, güreş, binicilik gibi spor etkinlikleri de bu bahçelerde yapılırdı.
Osmanlı saray bahçelerinin bakım ve korunmasından bostancılar sorumluydu. Bu unvanın da çağrıştırdığı gibi saray bahçeleri, en azından başlangıçta, daha çok yararcı amaçlara, yani sarayın gereksinimini karşılayacak meyve ve sebze yetiştirmeye yönelikti. Istanbul’da bugünkü Gülhane Parkı'na inen yol üstünde Topkapı Sarayı’nın bağları ile bostanları yer alırdı. Osmanlıların her döneminde çiçekçiliğe de önem verilmişti; hatta padişahlann çoğu doğrudan bu konuyla ilgilenmişti.
Istanbul’da saray bahçelerinin yanı sıra konak, köşk, yalı bahçeleri de vardı, Bir başka bahçe türü de çevredeki saray ve kasırlann hasbahçeleriydi. Bunlar kent çevresinde havası, suyu, manzarası güzel mesire yerlerinin yakınlarında yer alırdı. Zaman zaman çıkan yangınlar çoğunu yok ettiği için, eski dönemlerin bahçe düzenleme ilkeleri ancak yazılı belgelerden öğrenilebilmektedir. Bunların biraz da İran bahçe tasarımı etkisiyle geometrik düzenlemeler olduğu anlaşılmaktadır. Mermer havuzlar fıskiyeler, çeşmeler, gölge veren ağaçlar, sarmaşıklı ve asmalı çardaklar bu bahçelerin belli başlı öğeleri arasındaydı. Eğimli arazide setler ve merdivenler de bunlara eklenirdi.
Lale Devri’ndeki Batı’ya açılış Avrupa bahçelerine benzer düzenlemelerin ortaya çıkmasına yol açtı. 1720’lerde İstanbul’daki Fransız elçisi aracılığıyla bu ülkeden bahçe düzenleyiciler getirtildi. 19. yüzyılın başında III. Selim’in kız kardeşi Hatice Sultan’ın mimarı olarak çalışmış olan Melling, onun Beşiktaş’taki sarayının bahçesini Fransız bahçelerine benzeterek geometrik yol ve tarhlarla düzenlemişti. Bu daha sonra pek çok saray ve konak bahçesine örnek oldu. Doğal oluşumları örnek alan Ingiliz bahçelerindeki düzenleme anlayışı bilinçli olarak uygulanmamakla birlikte, Boğaziçi’ndeki günümüze kalmış bahçe ve korularda görülür.